13 Ağustos 2012 Pazartesi

Söyleyecek hiçbir şey yok.  Biliyorum. Elim kolum kopmuş gibi sanki. Babamın yarım kalan kitabını alıp geldim Kıbrıs'a, okudum. Bak neredeydi ayraç:

"Baharın ilk tomurcukları hiç pişmanlık duymadan açtılar, tomurcukların her bir yaprağı bir bıçak gibiydi; hayati önem taşıyan organlarını saran zarın içine gömülen, başakları ayıran bir harman makinesi gibi damarlarını kesen ve iyileştiğini sandığı yaraları yeniden açan minik bir bıçaktı. Ama bu mevsim böyleydi işte. Fidanlarını boğmak, büyümelerini durdurmak için gösterdiğimiz çabalara rağmen, hayat inat eder. Ve sabrederek, ölümün anısına, anıya ve ölüme zalim birer darbe vurur"(sf.134)*.

Hayatın kendisinin de hiçbir anlamı yok. Ama yaşamaya devam ediyoruz.














*İstanbul Kahini, Michael David Lukas, Pegasus Yayınevi

3 yorum:

Defne Soysal dedi ki...

Beylik laflar edip acına teselli olacak durumda değilim. Sadece üzüntüne ortak olmak istedim.Sana sadece sabır dilebiliyorum.

Nihan dedi ki...

Sabır dilerim. Çok üzüldüm.

orpheus narcissus dedi ki...

"Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Şöylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?"

Benim hiç babam ölmedi.Acınızı anlayıp, hafifletmek güç. Başınız sağolsun.