14 Eylül 2011 Çarşamba

Saatleri ayarlıyoruz...


Telaş içinde koşturup giderken -ki durup ayağımıza takılan şeylere bakmaya çoğu zaman fırsat olmaz- aynı gelin arabalarının arkasına iple takılan konserve kutuları gibi takır tukur takır tukur yuvarlananları durunca fark eder insan. Bir nedenle durduysa yani. O döngünün dışına çıktıysa. Bazen bunu görmek için bir saat yeter, bazen de bir hafta. Ama bir şekilde durduysan, koşturmanın ritmiyle dönmeye alışmış çark seninle birlikte duramıyor fırlayıp gidiyor. O çarkın ardından bakarken düşündüklerimdir:


Büyük resmi görmek için, bazen uzaktan bakmak gerekir. Gecikmiş bir teşhis, bazen bir hayata mal olabilir. O zaman erken teşhis ettiğimiz için mutlu olmalıyız. Önemli olan nedir gerçekte? Öncelikli olan? Yuvarlanıp dönerken, o mide bulandırıcı şeyler her yere bastığında ayaklarına yapışıyorsa, zamanı gelmiştir. Havadaki o garip şişkinlik, artık komik geliyorsa, zamanı gelmiştir. Gözün arkada kalmayacaksa, zamanı gelmiştir. Mutlu olmadığın halde mutluyum demek zorunda kalıyorsan, zamanı gelmiştir. Aynanın sır'ı döküldüyse, zamanı gelmiştir. Mecbur değilsen, zamanı gelmiştir. Vazgeçmeyi göze alıyorsan, zamanı gelmiştir. Yaşamındaki tüm fazlalıkları geride bırakmayı, başka bir zaman ve uzayda yeniden başlamayı, sadeleşmeyi, arınmayı, nefes almayı göze alıyorsan, zamanı gelmiştir.

Zamanı geldi.

Fotoğraf: Banu Bulduk

Hiç yorum yok: