Bu haftasonu sanıyorum Milliyet gazetesinin Pazar ekinde, Orhan Pamuk'un yeni kitabı Masumiyet Müzesi münasebetiyle yapılmış taze bir röportajı vardı. Kendisini sevenler ve sevmeyenler oldukça kesin çizgiler içersinde kamplaşıyorlar. Ben kitaplarını çok sevenler arasındayım, özellikle Kara Kitap ve Benim Adım Kırmızı'yı... Verdiği malum demeçlere ben de kızıyorum, ama yine de kitaplarını çok sevdiğim bu yazardan nefret edemedim. Okumakta, yazıp çizmekte iddialı bir güruhun da niçin çamur atma eylemlerinde ya da mesela Kara Kitap'ı sonuna kadar okuyamama asgari müştereğinde birleştiklerini de hiç anlayamamışımdır.
Her neyse, anlatmak istediğim şey çok başka aslında. Röportajda 50 yaşından sonra ilk defa maaşlı bordrolu bir işe girdiğine çok şaştığından söz ediyor, sözkonusu olan Colombiya Üniversitesinde hoca olması. Bir gözlemini aktarıyor, bir gün profesörlerle toplaşıp öğle yemeğine gidiyorlar, orada profesörlerin "yavrusunun gagasına yemini bırakan bir kuş gibi" nasıl da sevinerek öğrencilerine dersi nasıl anlattıklarını, hangi yöntemle daha iyi öğrettiklerini aralarında konuştuklarını izliyor. Ve o insanların gerçekten mesleklerini aşkla yaptıklarını söylüyor. Kendisi için ders vermek değil kitap yazmak aşkla bağdaştırılabilen bir edim. Aklımda kaldığı kadarıyla yazdım gazeteyi bulamadığım için düzgün bir alıntı yapamadım aslında ama okuyunca çok hoşuma gitmişti bugün okulda da anlattım. Akademisyenlik ya aşkla yapılır ya da hırsla. Her iki örneği de görüyoruz yaşamımızda. "yavrusunun gagasına yemini bırakan bir kuş gibi" olmak gerek.
Fotoğraf: Orhan Pamuk'un Masasının Üstü / Kaynak : http://www.masumiyetmuzesi.com
2 yorum:
cocukların gözlerine giydirilen renkli çerçeveli gözlük olmak istiyorum hocam!!!!!! naaapcas? :P
cok guzel yazmısssın, ben de bir an dusundum, akd. hayatn zorlukları ancak renkli cercevelerle gecer be!! sevgiler...
ekin hocam sen gerçekten harika renkli bir gözlük olabilirsin çocuklara :)) öpüldünüz...
Yorum Gönder