16 Ocak 2007 Salı

Leyla'nın Evi

Evin dışındaysam çantamda, evde ise yatağımın başucunda bir kitabım mutlaka olmalıdır. Anne olduktan sonra, önceki yaşamıma ait değişmeyen tek şey bu oldu; okumak. En yorgun zamanımda bile gece başımı yastığa koyarken elimde hep bir kitap oldu. Kızımı uyuturken, metroda... mümkün olan her koşulda. Okuduğum kitap bittiğinde ise huzursuz olur hemen yeni bir tanesini ararım. Evdeki bütün kitaplar bittiği için, babamların kütüphanesine dadandım son zamanda. Son okuduğum kitabı da babam önerdi işte, Leyla'nın Evi. Zülfü Livaneli'nin son romanı. Kardeşim imzalatmış bile... Müziği kadar yazınsal yönünün de çok sevdiğim Livaneli'nin bu kitabı da beni düş kırıklığına uğratmadı. Ev odaklı bir yaşam sorgulaması... Yerleşiklik, göçerlik, değişim, ev kavramı...
"Kimi zaman bir savaş bir kentin, bir ülkenin kaderini değiştirir, kimi zaman bir tek kişi koca bir ailenin... Leyla: Yalılarda doğmuş büyümüş bir paşazade, bir Osmanlı soylusu... Ali Yekta: Uşaklık kaderini değiştirme ihtirasıyla yanıp tutuşan bir İstanbullu... Rukiye-Roxy: Almanya’da doğmuş, seks modelliği yapmış bir hip-hop’çı.. Livaneli, birbirini hiç tanımayan bu üç ayrı kişiliğin yaşamını, bir 'İstanbul romanı'nda birleştiriyor. Kentlisi-köylüsü, varsılı-yoksulu, din hocası, söz sahibi bankacısı, gazetecisi... Her birinin bir nedenle ötekinin yaşamına girdiği, onu değiştirdiği, günümüz Türkiyesi... Ve bir roman kahramanı gibi öne çıkan pırıltılı Boğaziçi’nde, Bosnalılar Yalısı’nın ilginç dünyası... Leyla’nın Evi, dünyada sadece yaptığı müzikle değil, çeşitli dillere çevrilen, sinemaya aktarılan ve ödül alan kitaplarıyla da tanınan Livaneli’nin Mutluluk’tan sonraki romanı.." deniliyor arka kapakta. Usul usul öyle güzel anlatmış ki okumaya doyamadım.

Hiç yorum yok: