6 Ekim 2025 Pazartesi

Yazmak mı? Diye süper kararlı post girip sonra bloga iki sene hiç uğramamak!

Dünya ne garip bir yer oldu değil mi? Ne kadar hızlı tüketiyoruz naletler olsun sosyal medya içimizden geçti. Eskisi gibi samimi küçük paylaşımlar yerine saat kaçta post edersek daha fazla etkileşim alacak olan, twitterına ayrı instagramına ayrı stratejiler gereken, bir içeriği farklı düzlemlerde farklı farklı paketlettiren sosyal medya. 

İletişiyor muyuz yoksa içerik üretip yayınlıyor muyuz sadece? Etkileşim olsa da olmasa da kendi kendimize yazarak düşündüğümüz eski blog günleri gerilerde mi kaldı? 

Bunları arada sırada düşünürüm. Bazen süper kararlı bir şekilde blog yazmaya geri dönmek isterim. İşte bunları düşünürken eski komşularımı bir dolaşayım dedim. Şaşırtıcı bir şekilde benzer hissiyatlarla son yıllarda ya da aylarda yazılmış bazı postlar gördüm, sosyal medya başkalarını da çok bunaltmış olmalı. Söz vermeyeyim ama bu sefer ciddi ciddi bloga dönmeyi düşünüyorum. Bundan bir önceki postta ne güzel havalı havalı yazmışım Haldun Taner, sabah ilk iş yazmak, gözlem filan... Bakalım, söz vermedim dikkati dağınık okuyucu. Zaten orada değilsin biliyorum. Kendi kendime olacağım tek mekanı buldum, yazarsam kendime yazacağım. 

29 Nisan 2023 Cumartesi

Yazmak mı?


Sabah uyandığımda belli belirsiz bir rüyamı hatırlamaya çalışıyordum. Uykumda çok detaylı ve karmakarışık bu rüyalar, gözümü açar açmaz sivri bir uca dokunmuş balon gibi patlayıp yok oluyor. Son zamanlarda. Aklımda kalanları hemen yazdığım küçük bir defterim var, yaklaşık iki senedir yapıyorum bunu. Bu sabah ise rüyamı yazmak yerine blogun başına oturmak istedim. Tekrar uykuya dalacakken kafamda bir iç ses "kalk" dedi, "kalk, neden yazmıyorsun artık?". Yazmıyor muyum? Aslında yazıyorum, kitap yazıyorum, kitap bölümü, makale, bildiri yazıyorum, yıllık rapor, toplantı tutanağı, e-posta, görevlendirme, teşekkür, geribildirim yazıyorum... Hatta hatırlarsam rüyalarım yazıyorum. Ama ne yazmıyorum? Blogumu terk ettim. kendi sesimi kullanmıyorum. Bir bölüm başkanı, bir akademisyen, bir hoca, hatta rüyalarını titizce gözlemleyen bir raportör gibi yazıyorum ama elif olarak ne yazıyorum? İşte bu blog bunun içindi. 

Bir kaç gün önce Ferhan Şensoy'un Haldun Taner'le ilgili bir anısını dinledim. Haldun Taner her sabah daktilosunu balkona koyup 20 sayfa yazarmış. Zaman yaratmak, disipline olmak ne kadar önemli. Aklına yazacak bir konu gelmezse de ne görürse onu yazarmış. Pratiğe odaklı. Amaç ya da sebep ne olursa olsun, ustalardan öğrenecek çok şey var. 


Üstelik artık kimse blog okumuyor. Buralardaki herkes başka sosyal mecralara geçti; instagram, facebook, twitter... Kimsenin ne blog yazacak ne de takip edecek zamanı var. Ki bence çok güzel. Düşününce insana bir serbestlik, bir ferahlık veriyor. Yazalım bakalım, bu işe tekrar başlamanın ustası da Haldun Taner olsun. Akla bir şey gelmezse, gözlem yapalım. Amaç sadece yazmak olsun, bakalım ne olacak. 

Dışarıdaki kuş sesleri karışık. Birçok farklı kuş türü duyuyorum. Sabah saatlerindeyiz. Nisanın sonu ama Kıbrıs için serin bir hava. Dün bütün gün yağdı, şimşek çaka çaka, yıldırım düşe düşe... Evde herkes uykuda, kediler dahil. Bu sabah onlar bile uyanamamış, oysa her sabah gelip uyandırırlar. Evde çıt çıkmıyor, ama doğa çoktan uyanmış. Cıvıltılar, araba sesleri. Benim de kafamın içinde türlü düşünceler, neredeyse seslenecekler, karmakarışık. 

14 Ağustos 2021 Cumartesi

Akdeniz İkliminden İç Anadolu kırsalına...

Geziye başlamadan önce bir gezi planı yapmıştık, Trip Advisor ve Google Map bu planlar için yararlı uygulamalar... Ama daha Türkiye'ye girer girmez planların her an değişebileceği belli oldu, çünkü feribottan inince hepimiz sersem gibiydik ve doğrudan Göreme'ye gitmek yerine Mersin'de bir gece kalmaya karar verdik. 

Kızçem, bulduğu fırsatlarda gitar çalıyor, Ağustos 2021, Mersin Divan Otel

Mersin'e daha önce hiç gitmemiştim, iklim ve doğası Kıbrıs'a çok benziyor, bir Akdeniz kenti. Taşucu'ndan Mersin'e aşağı yukarı bir saatte gittik. Aslında yolumuzun üzerinde Yedi Uyurlar Mağarası ve ona çok yakın bir başka mağara olan Taşkuyu Mağarası'nı görmek isterdim ama ilk defa gittiğimiz bir yol olduğu için pek oyalanmak istemedik.  

Gülek Boğazı, Torosların tepesi, Ağustos 2021, Toroslar 




Kapadokya, Göreme'ye doğru ilerliyorduk. Yolda Pozantı'da bir mola tesisinde durduk, tost ve çay molası verdik. Gülek Boğazı'ndan geçtikten sonra iklim de bitki örtüsü de değişmeye başladı. Ormanlar yerini bozkıra bıraktı, İç Anadolu kırsalına doğru sürdük. Yanımızda termoslarla sıcak su ve çay-kahve seçeneklerimizle bir Opet'te durduk. Hava kararmaya yaklaşmıştı ve İç Anadolu serini çökmüştü, şortlarımızın üzerine polarlarımızı geçirerek değişik kombinasyonlar oluşturken bir-iki gün önceki Kıbrıs'ın sıcağını hatırlıyorduk.

Göreme'ye giriyoruz, Ağustos 2021

Daha önce hiç gitmediğimiz Göreme'ye girerken alacakaranlık basıyordu ve her yerde ışıklar, fenerler yanıyordu. Ama yukarıdaki fotoğraf o anı göstermiyor çünkü ben anın büyüsüyle fotoğraf çekmeyi unutuyorum efenim 😃😃 Kalacak yer bulmamız biraz zorlu oldu diyebilirim, zira haftasonu geliyordu ve çok turist vardı. Göreme, pek tanıtımlardaki muhteşemlikte değildi, ya da biz gezmesini bilemedik. Aşağıda tanıtım görsellerinde göremeyeceğiniz bir fotoğraf var, kaldığımız mağara otelin önü burası. Maalesef. Kaldığımız yer, isim vermeyeyim iyi niyetlerle döşenmiş ama bu kadar turistik ve uluslararası tanınırlığı olan bir kültür turizmi beldesinde olmaması gereken amatörlükler de vardı. Sorarlarsa turistler bu salaşlığı seviyor dersiniz :))) Zaten balonları da çok erken uçurmuşlar, kaçırmışız. Keyfimiz kaçınca oteldeki kahvaltıyı bile beklemeden çıktık, Eskişehir yollarına düştük.  

Bizim otel değil, karşımız... Ağustos 2021, Göreme

Göremeden ayrılıp Uçhisar'dan biraz manzara baktıktan sonra kahvaltımızı mercimek çorbasıyla yaptık. Polarlar üstümüzde ve içimiz ısındı, aylardan Ağustos dikkat! Develer filan vardı, turistler, bir şeyler bizi pek açmadı o işler... Otobana girip Ankara'ya doğru yollara vurduk. Eskişehir'e vardığımızda akşam olmuştu, yeniden bildiğimiz sulardaydık.